Cumhuriyet ve Karar nerede buluştu: AKP’nin yükü

Posted by

Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Orhan Bursalı, bugünkü köşe yazılarında ortak bir konuyu ele adı. Her iki yazar da son dönemde gerilimin eksik olmadığı AKP-MHP ilişkisini köşelerine taşıdı. Bursalı ve Taşgetiren, MHP’nin artık AKP için bir yük olduğunu ifade etti.

Karar gazetesinden Ahmet Taşgetiren’in ilgili yazısı şöyle:

“Devlet Bahçeli’nin siyaseti sallayan son çıkışı, biraz da “Şayet, Ak Parti içinde bazılarının düşündüğü gibi Cumhur İttifakı’na ya da Tayyip Erdoğan’a yük isek, kenara çekilelim, Erdoğan isterse CHP ile birlikte hareket etsin, biz yine de Cumhur İttifakı’nı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleriz” mealinde bir şeydi.

Erdoğan hemen arkasından “Cumhur İttifakı’na sahiplenen” bir açıklama yaptı. Bu açıklama Bahçeli’yi rahatlatmış mıdır bilmem.

Ama özellikle 31 Mart’ın ortaya koyduğu dramatik bir gerçek var ki o da Ak Parti oylarındaki düşüş, daha dramatik olan ise CHP’nin ardından “ikinci parti” haline geliştir.

Ak Parti oylarındaki düşüşte, ekonomik şartlar vs şüphesiz herkes tarafından önemseniyor, ama acaba MHP ile birlikteliğin getirdiği bir “bedel” de var mı?

Ak Parti içinde de parti zirvelerinde iş tutan epey önemli bir kesimin, bu kanaati paylaştığı bilgisi siyaset kulislerine yansıyor. Bu değerlendirmeler belli ki Bahçeli’nin kulağına kadar da geliyor. Bu açıdan “Şayet yük isek…” sözleri evhamdan ibaret değil.

Benim değerlendirmem ne?

Ben de zaman zaman MHP ile birlikteliğin Ak Parti’nin kimyasını etkilediğini yazarak geliyorum.

MHP, şüphesiz Türkiye siyasetinin önemli bir damarı. Belli bir toplumsal karşılığının bulunduğu açık. Ama o çizginin oy karşılığı da yüzde 7-10 arasında değişiyor. Bir “kitle partisi” olmadığı belli.

Şu söylenebilir, MHP’nin temsil ettiği diyelim “milliyetçi” düşünceler, MHP oylarından çok daha geniş bir toplumsal kabulü yansıtır. Nitekim MHP, İyi Parti, Zafer Partisi, Büyük Birlik vs ile birlikte yüzde 20’lere varan bir birliktelik ihtimali zaman zaman ifade edilir. Ancak öyle bir birliktelik de gerçekleşmiş değil.

Ayrıca Ak Parti ve CHP gibi kitle partilerinin de milliyetçi düşünceleri ihmal ettikleri söylenemez. Şayet AK Parti milliyetçi düşüncelere tamamen uzak olsaydı zaten “Cumhur İttifakı” içinde MHP ile birlikte yürümesi mümkün olmazdı. Ak Parti ile MHP tabanı arasında göreceli bir “geçişlilik” bulunduğu da siyasetin bilinen gerçeklerindendir.

Ancak Ak Parti yola mesela “Milli Görüş gömleğini çıkararak” çıktı. Sebebi “ideolojik bir sınırlanmışlık” içinde kalmamaktı. Bir dost ortamında bana “Peki Erdoğan Milli Görüş gömleğini gerçekten çıkarmış mıydı?” diye soruldu, ben de “sanmıyorum, dedim, ama AK Parti’nin ilk kadrolarının geniş kitlelere açılma niyetiyle siyaset yaptıkları muhakkak. Sonraki safhalarda o ilk kadrolar değişti ve Tayyip Erdoğan da milli görüş gömleğini yeniden giyme hamleleri yaptı.”

“Milli Görüş gömleği” diye ifade edilen çizginin de bir toplumsal karşılığı var şüphesiz. Şimdilerde o da Yeniden Refah ile devreye giriyor ve “Erdoğan’ın giydiği gömlek” o kitleyi yeterince tatmin etmiyor.

MHP ile birlikteliğin Erdoğan’a bir getirisinin olduğu açık. Yüzde 7’lik bir destek, yüzde 50 artı 1 zorunluluğunda ihmal edilmez bir rakam. Bir kere Bahçeli’nin çağrısı ile yüzde 50 artı 1’e, dolayısıyla Bahçeli ile birlikte yürümeye mahkûm olmuş durumdasınız. “Mahkûm” ağır bir ifade mi? Yoo, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu rakamdan rahatsızlığını dile getirdiği, hatta şimdilerde yeni anayasa arayışlarında “Bu işi yüzde 40’lı rakamlara indirsek mi?” sorusunu seslendirdiği biliniyor.

Bahçeli’nin ve MHP’nin Ak Parti’ye bagajı…. Sorun o sorun. En son Bahçeli, Ak Parti zirvelerinde dolaşan, medyaya da yansıyan bu yaklaşımı, açık etmeye karar verdi. “Şayet yük isek…”

MHP ile birlikte iktidar olmak ve icraat yürütmek Ak Parti’yi bir “kitle partisi” olmaktan çıkarıyor mu? Mesel Bahçeli’nin zaman zaman yaptığı çıkışlar ve Ak Parti cenahından -hatta doğrudan Erdoğan’dan gelen açıklamalar toplum tarafından “Ayar verilmek” tarzında okunuyor mu? “Kürt sorunu” gibi ülkenin en temel sorunlarından birinde, önceleri çok daha kapsayıcı arayışlar içinde olan Ak Parti, MHP’lileşti mi?

Başka, güvenliği, hukuku, emniyet ve asayişi alakadar eden kritik sorunlarda MHP dili, iktidar dili haline mi geldi? Ve “Özgürlük – güvenlik” dengesinde özgürlükleri ıskalama niteliğine bürünen bu çizgi de Ak Parti’nin geniş halk kitlelerindeki karşılığını aşındırdı mı?

Sanırım şu sıra Ak Parti zirveleri “Cumhur İttifakı’nın ne kadar MHP’li olduğu”nu ve bunun “Ak Parti kimliğinde nasıl bir aşınma anlamı taşıdığı”nı çözmeye çalışıyorlar.

Mesela Sinan Ateş cinayetinde MHP ile birliktelik olmasa bu kadar geç tepki verilir miydi, sorusu herhalde masaya yatırılan sorulardandır.

Bir zamanlar Ak Parti “En büyük Kürt partisi” olarak nitelenirdi, Kürtlerden aldığı oy sebebiyle… HDP’den bile fazla oy alırdı Doğu – Güneydoğu’da… Sonra ne oldu?

Bir taban aşınması var, bu kesin… Şimdi Ak Parti mutfağı bunun ne kadarının MHP ile birliktelikten kaynaklandığını ölçme çabasında… Kolay mı? Değil. MHP’ye tavır koymak iktidarı kaybetme riskini de getiriyor çünkü.”

Cumhuriyet gazetesinden Orhan Bursalı’nın ise yazısı şöyle:

“Gördüğümü yazayım, Cumhur İttifakı arasında çatışma açıkça sürüyor. Hürriyet yazarı ve RTE’ye en yakın yazarlardan Selvi, Osman Kavala’nın mahkûmiyeti üzerine yeniden kaleme aldığı yazısında bu kez Adalet Bakanlığı’nın Kavala’nın avukatlarının cezayı kanun yararına bozma talebini incelediklerini duyurunca küçük ama etkili ortağın hedefi oldu.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye Raportörü Stefan Schennach’ın, AİHM kararı gereğince Kavala ve Demirtaş’ın serbest bırakılması gereğini anımsatması üzerine kaleme Selvi, kaleme aldığı “Kavala, Öcalan’dan daha mı tehlikeli” başlıklı yazısında, Ankara’dan bir yetkilinin böyle söylediğini belirtti.

Tabii ki küçük ortağın sözcüleri kaleme sarıldı. Kimler oldukları önemli değil.

Aslında bu konuyu geçen pazar günü Erdoğan-Bahçeli: Üç bulanık su başlıklı yazımda çok daha geniş yazmıştım, bayram nedeniyle kaçırdıysanız bir göz atın derim.

VEKİL SAVAŞI

Söz düellosu aslında Erdoğan ve Bahçeli arasında geçiyor ama vekil kullanıyorlar (siyasette moda, bölgesel silahlı çatışmalarda da) ve iki lider birbirini hedef almıyor. Tam tersine demeçlerinde sevgi ve saygılarını ve ittifakın devam edeceğini belirtiyorlar.

Kazın ayağı ise hiç de öyle değil.

Kavala’nın bir şekilde serbest bırakılması, nedense küçük ortağın tüylerini diken diken ediyor. Aslında ona ne bile diyebilirsiniz çünkü Gezi olayları aralarındaki ortaklıktan çok önce, 2013 Mayıs’ında patlamıştı ve belki de Bahçeli’nin Gezi’den dolayı iktidara saldırıları bile söz konusuydu. Aralarındaki ittifak 2015 Haziran’ından sonra oluşacaktı.

MESELE GÜÇ SAVAŞI

Mesele aslında Bahçeli için Kavala değil. Kavala konusunda Erdoğan’ın yeni politikasının, Bahçeli’nin istemediği zincirleme yeni sonuçlar doğuracağı endişesi. Sonra Demirtaş ve diğer Gezi tutukluları gelecek. Bahçeli, bu gidişatın sonunu kendi politikaları için uygun görmüyor, AKP’nin, kendi kontrolünden çıkmaya çalıştığına inanıyor. Birbiri ardına yumuşama, normalleşme, ebedi düşmanı CHP ile diyalog gibi politikalar da neyin nesi? Yoksa “Gözden çıkarılıyor muyum?”…

Aslında AKP ile MHP arasında bir güç gösterisi oyunu sahnede. Kim kim için daha önemli? Bahçeli, “İktidarın benim iki dudağım arasında” diyor. Cumhurbaşkanı sessiz manevralarla süreci istediği şekilde yönlendirme peşinde. Daha doğrusu ortağını ehlileştirmeyi umuyor.

Tabii elindeki en büyük koz Sinan Ateş dosyası. Bahçeli’nin korkusu.

Bu dosya ile zincirinden kurtulur mu?

NE ÜRETMELİYİZ?

Kurt Uğur: “Orhan Bey, Norveç’te her sınıfta 21 öğrenci ve 5 öğretmen vardır (biri başöğretmen), öğretmenlerin aylığı ise bir mühendis ile aynıdır. Liseyi bitiren her öğrenci İngilizce dahil çok lisan konuşur, onun için yalnız tarım değil ‘high technology’ devleti oldular; biz imam hatip okulu, AKP/MHP ve CHP’nin 1930 zihniyeti ile hiçbir şey üretemeyiz. Biz ise tarihi bir müze ve dünyanın en güzel memleketi olan bu ülkeyi batırıyoruz, Kürt, Laz, Türk diyerek ve din kisvesinde Araplaşarak. Bu uzay çağında teknolojide ileri gitmiş devletler mavi okyanuslarda yaptıkları gibi uzayı da keşfetmek durumuna gelmişken biz hâlâ yasaklarla din ve ırk kavgası ve savaşları yapıyoruz.”

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir