Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Danıştay’ın HSK tarafından meslekten ihraç edilen hakim ve savcılara yönelik kararına ilişkin, “Vatandaşlarımızda bir tereddüt doğdu. ‘Acaba FETÖ’yle mücadelede bir zafiyet mi var?’ endişesi oluştu.” dedi.
Bakan Tunç, TV100 kanalında yayımlanan Gündem Özel programında soruları yanıtladı.
Danıştay, FETÖ irtibat ve iltisakları gerekçesiyle meslekten ihraç edilen hakim ve savcılardan 5 bin 112’sinin dava açtığını, 3 bin 799 davada ret, 435 davada ise işlemin iptaline karar verildiğini, bunlara ilişkin temyiz başvurularının da 3 bin 448’inin karara bağlandığını duyurmuştu.
“Bununla ilgili de ‘Acaba FETÖ’cü yargıçlar, savcılar göreve mi döndürülüyor?’ gibi kamuoyunda tartışmalar oldu. Siz de yeniden inceleneceğini söylediniz. Şu an hangi aşamada?” şeklindeki soru üzerine Bakan Tunç, şöyle yanıt verdi:
“Çok sayıda gündem maddemiz var. Bunlardan bir tanesi de bu hafta özellikle gündeme gelen Danıştayın Hakimler Savcılar Kurulunca meslekten ihraç edilen hakim ve savcılara yönelik aldığı kararlarla ilgili gündem oldu. Haklısınız. Vatandaşlarımızda bir tereddüt doğdu. ‘Acaba FETÖ’yle mücadelede bir zafiyet mi var?’ endişesi oluştu. Öncelikle şunu ifade edelim: FETÖ’yle mücadele noktasında, tüm terör örgütleriyle mücadele konusunda kararlılığımızdan hiçbir zaman taviz vermeyiz. Bu anlamda gerek PKK gerek FETÖ gerek diğer terör örgütleriyle kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdürerek ülkemizin huzurlu geleceğine halel getirmek isteyen tüm şer şebekeleriyle mücadele etmekte ve teyakkuzda olmakta kararlıyız.”
“Müfettişlerimiz o dosyaları yeniden inceliyorlar”
17-25 Aralık ve 15 Temmuz süreçlerinde “FETÖ ile irtibatlı ve iltisaklı oldukları” gerekçesiyle yargıda görevden ihraç edilen hakim ve savcıların bulunduğunu söyleyen Tunç, “Özellikle OHAL kararnameleriyle ihraç edilen memurlar bakımından OHAL Komisyonu kuruldu. Eğer bu idari işlemde hata varsa OHAL Komisyonu bu başvuruları aldı. 120 bin başvuru oldu OHAL Komisyonuna. 120 bin başvurunun 20 bini iade edildi” ifadelerini kullandı.
Hakim ve savcıların ihracının Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) kararıyla olduğunu, o süreçte 4 bin 6 hakim ve savcının meslekten ihraç edildiğini söyleyen Tunç, bunlardan 3 bin 888’inin dava açtığını, bir kısmının yurt dışına kaçtığını, dava açanlardan 387’si hakkında Danıştay tarafından iade kararı verildiğini kaydetti.
Bakan Tunç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“387 dosya bakımından mesleğe iade edilmiş olan 371 kişi görevde. Bu dosyalar bakımından HSK Teftiş Kurulu bir inceleme yapacak. İnceleme şu anda başladı. Müfettişlerimiz, o dosyaları yeniden inceliyorlar. Danıştay kararının temyizi gibi bir şey söz konusu değil. Danıştayın daire kararları zaten temyiz edildi. Şu anda temyizde de 1286 dosyanın İdari Dava Daireleri Kurulunda görüşülmesi devam ediyor. Bunların bir kısmı kesinleşen, bir kısmı kesinleşmeyen kararlar.”
Can Atalay kararı
Gezi Parkı davası hükümlüsü Can Atalay‘ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin avukatlarının AYM’ye “düşürülmenin yok hükmünde sayılması”na yönelik başvurusunun karara bağlandığı ve AYM’nin her iki başvuruda da “karar verilmesine yer olmadığı” kanaatine hükmettiği belirtilerek, “Siz, dün ‘AYM’nin karar verilmesine yer olmadığı şeklinde değil yetkisizlik nedeniyle ret kararı vermesi gerekir.’ dediniz. Nihai yetki AYM’ye verilmiş ve bağlayıcı değil midir bu?” sorusunu Tunç, şöyle yanıtladı:
“Can Atalay’ın yargılandığı dava, Gezi olaylarıyla ilgili dava. Gezi olayları da bir darbe kalkışması olarak yargımız tarafından kesin hükme bağlanan bir dava. Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet ve Can Atalay ve bir kısım sanıklar bakımından 18 yıl ağır hapis cezası ve bir kısım sanıklar da bu dosyadan beraat etti, bir kısım sanıklar da yurt dışına kaçtığı için onların dosyası ayrıldı. Davada ilk derecede ağır ceza mahkemesinde karar verildi. İstinaf karar verdi ve temyizde iken Can Atalay milletvekili adayı gösterildi. Tabii Yargıtay sürecindeyken henüz Yargıtay karar vermeden önce de milletvekili seçildi. Milletvekili seçildikten sonra Yargıtay’a başvurdu ve dedi ki: ‘Ben milletvekili seçildim, benim artık dokunulmazlığım var. Benim yargılamamı durdurun.’ Yargıtay 3. Ceza Dairesi de ‘Siz, milletvekilliği dokunulmazlığı kapsamında değilsiniz.’ dedi. Şu gerekçeyle dedi: Anayasa’nın 83. maddesine göre ‘Bir milletvekili, seçimden önce ya da sonra işlediği bir suç nedeniyle tutuklanamaz, tutulamaz, sorguya çekilemez’ ama bunun istisnaları vardır. Onun istisnası da ağır cezalık suçüstü halinde dokunulmazlık olmaz. Bir diğeri de seçimden önce soruşturmasına başlanmış olması kaydıyla Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki durumlar bakımından da dokunulmazlık olmaz. Yargıtay, bu gerekçeyle dokunulmazlığın olmadığı kararıyla o talebi reddetti.”
Anayasa Mahkemesinin yapısı
Anayasa Mahkemesinin mevcut yapısına değinen Tunç, 2010 Anayasa değişikliğiyle bireysel başvuruyu getirdiklerini hatırlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bireysel başvurular da genelde adliye mahkemelerinden verilen kararlar sonrasında, mahkeme kararından kaynaklanan hak ihlalleri şeklinde Anayasa Mahkemesine gelince oradaki yapısal durum adliye mahkemelerinden verilen bir kesin hükmün değerlendirilmesi konusunda olduğunda asıl problem orada çıkıyor.
Anayasa Mahkemesinin yapısında siz Ceza Genel Kurulundan geçmiş, 26 ceza dairesi başkanı, ceza hukukçusu karar vermiş ve bu kararı hukukçu olmayan Anayasa Mahkemesinin bir bölümüne denetlettirmiş oluyorsunuz. ‘Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara bakan bölümü Yargıtay ve Danıştay üyelerinden oluşur.’ şeklinde bir düzenleme olsa, Mecliste uzlaşma olsa ama öyle değil, bu bir uzlaşma gerektirir, nitelikli çoğunluk gerektirir. Bu, Anayasa değişikliği gerektirir. Belli sayıda milletvekili kanun teklifi verir Anayasa değişikliğine dair ama bir uzlaşma söz konusu olmazsa oradaki nitelikli sayıyı bulamadıktan sonra bu sonuca ulaşmaz.”